Aşk Etiket mi Yoksa Hakikat mı?

Şimdilerde "Aşk" kelimesi ne kadar kolay dile alınır olmuş. Sorsan herkes aşık...Üç ay birine, beş ay ötekine, üç gün diğerine...Elden ele gönülden gönüle gezgin olmuş "Aşk"..Yitirmiş saygısını, yitirmiş sadakatini, yitirmiş özünü sadece bir etiket misali adı kalmış "AŞK"!!!


   Eskiden aşklarda bir başka yaşanırmış. Taa Leyla'yla Mecnun'a gitmeye gerek yok, bizden bir iki kuşak öncesinde bile başkaymış aşk..Ben şahidi olduğum yaşanmış bir hikayeden bahsetmek istiyorum. Eminim sizlerin de çevresinde benzer güzellikte pek çok hikaye vardır.

   Kadın Karadenizli beş çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu, kardeşlerinin hepsi kız. Babası otoriter, annesi ise ailesine kol kanat olmaya çalışmış güçlü bir kadın. Tipik bir Karadeniz aile örneği. Böyle bir ailenin ferdiymiş kadın. Onu ve ablasını babası okutamamış. Daha ilkokul üçüncü sınıftayken babası işleri dolayısıyla şehir şehir dolaştığı için çekmiş almış kızını okuldan. Ancak Ankara'ya yerleştikten sonra diğer üç kızını okutabilmiş baba. Çocukluğu ve gençliği küçük kardeşlerine bakmakla, ev işleriyle, bazen de köyde çalışmakla geçmiş. Bütün bu zaman zarfında tek zevki babasından gizli gizli alıp okuduğu dergileri ve gazeteleriymiş.

   Erkek ise beş çocuklu bir ailenin ortanca çocuğuymuş. Babası da annesi de birbirlerine aşık..yoksul ama sevgi dolu bir ortamda büyümüş. Lakin daha askere gitmeden ani bir kalp krizi almış babasını ondan. Önce iki abisi sonra da kız kardeşi evlenince, küçük kardeşi ve annesi ile baş başa kalmışlar.

   Kaderin karşımıza ne zaman ne getireceğini tahmin etmek imkansız. Bu iki ayrı insanı da kader bir araya getirmiş işte...Kadın baba otoritesi, çocuk bakımı, okul yerine gittiği işlerden bunaldığı; erkek küçük yaşlardan beri ailesinin maddi manevi sorumluluğunu taşımanın verdiği yorgunluk içerisindeyken kader karşılaştırmış onları. Kendi karanlıklarını aydınlatan ışık olmuşlar birbirlerine...

   Erkek otuzlu yaşlarının başında devlet dairesinde servis şoförlüğü yaparken, henüz on sekizinde fidanlıkta işçi olarak çalışan ay parçası gibi bu güzel kızda binmeye başlamış onun kullandığı servis aracına. Önce bakışları karşılaşmış, sonra gözleriyle konuşmuşlar, sonra da kibrit kutuları içerisinde birbirlerine yazdıkları sevgi dolu mektuplar şahit olmuş aşklarına.

   Kısa zamanda alevlenen bu tertemiz aşklarını evlilikle noktalamak istemişler ama öyle kolay olmamış. Eee yetmişli yıllar şimdi ki gibi öyle her şey gündelik, basit ve kolay değil belki de zor olduğu için daha kıymetli daha değerli...

   Önce olması gerektiği gibi büyük hayallerle erkek istemiş kadını babasından. Lakin babası erkeğin maddi durumundan dolayı "kızıma bakamaz" diyerek reddetmiş bu isteği. Peki onlar sevdalarından vazgeçmişler mi? Tabi ki hayır... Nikah tarihi alınmış, gelinlik alınmış, erkeğin bütün ailesi ve arkadaşları da davet edilmiş bu nikaha. Kadın trikotaj kursuna gidiyorum diyerek çıkmış evden ve kendi nikahına, aşkına gitmiş. Bir yıl sonra ilk çocuklarını almışlar kucaklarına, kadının babası da torununu kucağına alınca unutmuş olanları. Beş yıl sonra da ikinci çocukları dünyaya gelmiş.

   İlk andan son dakikaya kadar hep sevmişler birbirlerini. Maddi zorluklar içinde geçmiş hayatları. Ama altmışlarında bir kalp kriziyle veda edene dek erkek sevdiği kadını hiç kırmamış hiç üzmemiş, bir tek gün birbirlerine seslerini yükseltmemişler; hep ele ele hep diz dize; tüm sıkıntıları birlikte aşmışlar. Çünkü sevgileri kadar saygıları da büyükmüş. "Aşkı etiket olarak değil hakikat olarak yaşamışlar."

   Bütün bunları nereden mi biliyorum...çünkü bu güzel iki insanın evladı olma onuruna nail oldum..

   Belki bizler de bir gün sözde değil özde, sevgisiyle saygısı dengede, elimizden değil yüreğimizden tutan gerçek AŞKlar yaşarız kim bilir ;)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Chappie

Kara Kız Bernard Shaw

12. Gece